11 Ocak 2017 Çarşamba

CENNET EDİRNE

Herkese merhabalar. Bu yazımda sizlere ülkemizin tarihine ışık tutan, mimarların mimarı Mimar Sinan’ın eserlerinin olduğu , güzel yemekleri, tertemiz havası ve çok daha fazla güzelliği bulunan eskimeyecek şehrimiz Edirne’den bahsedeceğim.





   İstanbul'un fethine kadar 92 yıl boyunca Osmanlı İmparatorluğuna başkentlik etmiş bu şehirde gezilecek görülecek çok yer var ama Edirne deyince akla hemen Mimar Sinan ve şaheseri Selimiye Cami geliyor. Ben de Edirne'yi gezmeye Selimiye'den başlıyorum.Mimar Sinan'ın 90 yaşında yaptığı ve ustalık eserim dediği ve 6 yılda tamamladığı cami neredeyse Edirne'nin her tarafından görünüyor.
Caminin avlusuna 9 ayrı kapıdan girilebiliyorsunuz. 4 minaresi ile heybetle göklere uzanan caminin içi ise ayrı bir huzur veriyor insana. Cami 31.30 metre çapındaki tek bir büyük kubbe üzerine kurulmuş. Kubbeyi ise 8 ayrı fil ayağı sütün taşıyor. Fil ayakları pencereler o kadar güzel yerleştirilmiş ki camiye, insan gezerken Sinan'a ve yaratıcı zekasına bir kez daha hayran kalıyor.




Caminin bir de ters lale hikayesi var. Rivayete göre, caminin inşa edileceği alan önceden bir lale bahçesiymiş. Ancak bahçenin sahibi ters mi ters bir kadınmış ve bahçesini satmak istememiş. Gel zaman git zaman sonunda camiye bir lale motifi konulması şartıyla ikna olmuş satmaya. Bunun üzerine Sinan da Caminin müezzin mahfilinin mermer ayaklarından birinin altına ters bir lale motifi yapmış. Lale burasının önceden bir lale bahçesi olduğunu, ters olması ise sahibinin tersliğini temsil edermiş söylentiye göre.





Selimiye Cami'nden çıkınca külliyenin içinde yer alan Darül-Kurra Medresesini geziyoruz. Medrese bugün Vakıf eserlerinin sergilendiği bir müze konumunda. Burada Çeşitli vakıflardan toplanan çini, maden, ahşap, hat serleri ile el yazma kuran ve saatler sergileniyor.




Müzenin ardından hemen Selimiye'nin karşısındaki Eski Cami'ye geçelim. Burası Edirne'de Osmanlı'dan günümüze ulaşmış en eski yapı olarak biliniyor. Yapımına 1403'te Sultan I.Süleyman döneminde başlanmış, 1414'te Çelebi Sultan Mehmet zamanında bitirilmiş. Yıllar içerisinde yangın ve depremlerle zarar gören cami bir kaç kez onarımdan geçmiş. Caminin beyaz duvarları üzerine hat sanatı ile yazılan yazılar dikkat çekiyor.







Camilerden sonra Kale içine gelelim. Geleneksel Türk Evlerinin hala yaşatıldığı bu bölge, Edirne'nin en eski semti imiş. Edirne'nin fethi sırasında Kale İçi tek yerleşim yeriymiş ve burada Bizans halkı, Cenevizliler ve Yahudiler yaşarmış. 2 katlı bahçe içinde ahşap evler bulunurmuş. Yangınlar ve depremlerle hasar gören bölgede yapılaşmaya izin verilmesi semtin tarihi dokusunu bozmuş.


Kale İçi'nden sonra Edirne'nin İstiklal Caddesi olan Saraçlar Caddesine gelelim. Burası trafiğe kapalı bir cadde, sağlı sollu dükkanlar var bir de sık sık fıskiyeli havuzlar var.




Saraçlar Caddesi'nden Tunca Köprüsü'ne geçelim. Bulgaristan topraklarında doğarak Edirne'den Türkiye sınırlarına giren Tunca Nehri üzerinde yer alan Tunca Köprüsünün mimarı Sultan Ahmet Cami'nin de mimarı Mehmet Ağa imiş.




Edirne'ye gelip de meşhur yaprak ciğerini yemeden dönmek olmaz. Yaprak ciğerlerinin nefis olduğunu söylemeye gerek yok. Yanında kurutulmuş ve kavrulmuş acı biberle servis ediyorlar. Buranın köftesinin de güzel olduğunu duyduğumda sırf tadına bakmak için bir porsiyon da köfte söyledim. O da gerçekten nefis. Bitmedi bir de dondurmalı irmik helvası ve çay. Bu üçü Edirne'de mutlaka tadılmalı bence.







Yazımı burada sonlandırıyorum. Tabi ki cennet Edirne’miz burada bitmiyor.  Devamı haftaya diyeyim , hoşçakalın ..


                                                                              NİLAY HACIBAYRAMOĞLU

6 Ocak 2017 Cuma

DOĞA VE SANATIN BULUŞTUĞU NOKTA; URLA...

Merhaba; bu yazımda sizlerle son yıllarda adından sıkça söz edilen şirin bir belde olan Urla hakkındaki izlenimlerimi aktaracağım. İzmir il merkezine 35 km uzaklıkta yer alan Urla’ya üçkuyular otobüs terminalinden kalkan minibüslerle yarım saat süren bir yolculuk yaparak ulaşabiliyorsunuz. Özel aracınızla gidecekseniz de İzmir-Çeşme otoyolunu kullanabilirsiniz.



Tanju Okan, Necati Cumalı, Neyzen Teyfik gibi birçok ünlü isim Urla'nın harika atmosferine hayran kalarak burada yaşama kararı almıştır. Bu belde doğal güzelliklerinin yanı sıra tarihi değeri açısından da görülmeye değer bir yer. Ege Denizi’nin bilinen en eski limanlarından biri olarak kabul edilen Antik Klazomenai Kenti burada ortaya çıkarılmış.
İskele mahallesinde Karantina Adası üzerinde yer alan Klazomenai Antik kenti zeytin yağı ticaretinde isim yapmıştır. M.Ö 6. yy'a ait olan bu tesis en eski zeytinyağı üretim tesisidir. Bu bölgede bulunan Limantepe Höyüğü’nün M.Ö 4000’lere ait bir merkez olduğu saptanmış. Urla'yı anlatmayı kolaylaştırmak adına, bu şirin beldeyi Urla merkez ve Urla iskele şeklinde iki bölüme ayırarak incelemeye karar verdim.



Urla merkez daha çok yerli halkın yaşadığı, çarşının, kafeteryaların ve son yıllarda oldukça ünlenen Sanat Sokağı’nın bulunduğu yer. Restore edilmiş eski Rum evleri bulunan bu sokakta kurulan tezgahlarda tasarım ürünler, antikalar, el yapımı çeşitli eşyalar, seramik ürünler, kitaplar satışa sunuluyor. Sanat sokağının hemen girişinde Türkiye’nin ilk ve tek ilçe sahnesi unvanını taşıyan  “Devlet Tiyatroları Urla Sahnesi “ bulunmaktadır.
Eski Urla hissedebileceğiniz Malgaca Pazarı’na uğramanızı da öneriyorum.Burası Urla halkının; kasaptan manava, nalburdan demirciye kadar her türlü ihtiyacını karşıladığı bir çarşı…Buraya uğradığınızda özellikle Zeytinyağlılarıyla meşhur bir mekan olan Beğendik Abi’ye uğrayıp harika ege yemeklerinin tadına bakmanızı tavsiye ediyorum. Benim favorim ise enginar dolması.



Gelelim Urla İskele’ye İskele caddesinde daha çok yazlık evler yer alıyor. Hayatının son yıllarını Urla'da geçiren Tanju Okan heykelinin bulunduğu ve sanatçının isminin verildiği park burada bulunuyor. Denizin hemen yanında bulunan balık restoranlarında taze balık ve çeşitli ege otları tüketebilirsiniz.Buradaki en popüler mekan Denizaltı Restoran ayrıca Kaptanoğlu Restoran, Yengeç Restoran iskele bölgesinde tavsiye edebileceğim restoranlar arasında. Yeme içme demişken, Urla’nın meşhur katmerini denemeniz için İskele bölgesinde bulunan Ünal Kardeşler Katmer salonunu ya da merkezde bulunan Lale Katmercisi'ne uğramanızı öneriyorum.



Denize girmek için Urla merkeze en yakın plaj yaklaşık 1,5 km uzunluktaki  mavi plajdır. Devlet demir yolları plajı ve karantina adasında yer alan sağlık bakanlığı plajı mevcuttur. Urla İskele – Çeşmealtı arasında kalan bölge veya Gelinkaya, malgaça. Gülbahçe, Balıklıova’yı da tercih edebilirsiniz. Urla İskele’de denize girmek isterseniz Kum Denizi Plajı’nı tercih edebilirsiniz.
Urla’nın güneybatısında kalan Demircili Köyü ise harika manzarası ve sakinliğiyle çadır kampını sevenler için ideal bir bölgedir. Gülbahçe Köyü yakınlarında bulunan Urla Surf House da su sporlarını sevenlerin merkezi. Burada kite surf, stand up paddleboarding (SUP) ve wake board eğitimleri veriliyor.



İzmir’e yalnızca yarım saatlik mesafede yer alan Urla; denizi, güneşi, tarihi, yemeyi-içmeyi seven herkesin gitmek isteyeceği bir yer…

                                                                                                                 ASLIHAN ŞAHİN


5 Ocak 2017 Perşembe

EGE'NİN ŞİRİN KÖYÜ ŞİRİNCE

 Geçtiğimiz haftalarda arkadaşlarla Ege'nin saklı köylerini keşfetmeye çıktık. Gezinin ilk  durağı Şirince idi. Bu gezide gezdiğimiz yerlerden bazılarına ekstra yer ayırmak istedim bunlardan biri de Şirince.



Öncelikli olarak İzmir’den Şirince’ye nasıl gidilir sorusunun yanıtı için 3 alternatif bulunuyor. İzmir’den 85 km, Selçuk’tan 8 km mesafede olan köye ulaşmak için önce Selçuk’a gitmek gerekiyor. İlçeye İzmir Şehirlerarası Otobüs Terminali’nden (İZOTAŞ) 40 dakikada bir dolmuş kalkıyor. Dolmuş ücreti 9 TL. Basmane Tren Garı’ndan kalkan Denizli treni, Selçuk İstasyonu’ndan geçiyor. Özel araçla ise İzmir-Aydın Otoyolu’ndan ilerleyerek, Selçuk-Efes kavşağından Selçuk’a ulaşmak ilk adım. Selçuk’tan ise Şirince tabelasını takip ederek köye kısa sürede ulaşmak mümkün.





Kuruluşu M.S 5. yy’a kadar giden Şirince oldukça zenginlerin yaşadığı bir  yermiş. İnsanlar buraya gelip kendilerini rahatsız etmesin diye köyün adını Çirkince koymuşlar. Mübadele döneminde köye Rumların yerine 1924 yılında Selanik ve çevresinden gelen Türkler yerleştirilmiş. Köyün adı İzmir Valisi Kazım Dirik’in ziyareti sonrası değişmiş. Vali kendisini köy marşı ile karşılayan öğrencilerden de etkilenip bu köyün adı bundan sonra Şirince olsun demiş.





Neyse gezi yazısı denen keyifli olur ben sizi daha fazla sıkmayayım. Sen tarihi boşver. Şirince'de nereler gezilir, ne yapılır anlat diyenleri duyar gibiyim. Şirince'nin Safranbolu evlerini andıran evleri arasındaki sokaklarında kaybolarak başladım turuma. Tüm sokakları gezmeniz birkaç saatinizi alır ancak.




Şirince'nin en meşhur yerlerinden birisi Aziz Nesin' in oğlu Ali Nesin tarafından kurulmuş olan Nesin Matematik Köyü. Burası köyün içinde yer almıyor. Yaklaşık 1 km uzaklıkta kendi başına bir yer. Burada yaz dönemlerinde çocuklara belli bir ücret karşılığında matematik dersleri veriliyor. Bir nevi yaz kampı gibi çocuklar bu sürede burada konaklıyormuş. 




Şirince iki kilise, Yunan mimari özelliklerine sahip bir ilkokul binası, sayısız çeşme ve manastır bulunuyor. Köyün özellikle girişinde yer alan Şirince Taş Mektep benim dikkatimi çekti. Burası 1996 yılından beri Artemis Restaurant olarak hizmet veriyor. İşletme sahipleri tarihi binayı Şirince Taş Mektep Müzesi’ne çevirerek köye yeni bir ziyaret yer kazandırmış. Bu müze haftanın tüm günleri açık. Ayrıca ziyaret ücreti de alınmıyor. Bunun için restaurantta yemek yemeniz de gerekmiyor.




Yemek demişken Şirince’de nerelerde yemek yenir değinmeden geçmeyelim. Açıkçası biz kahvaltımızı Dimitros Restaurant‘ta yaptık. Burası Şirince Taş Mektep’in tam karşısında yer alıyor. Kahvaltısı güzeldi ama damak çatlatıyordu diyemeyeceğim. Ben Artemis’in manzarasını tercih ederdim. Ayrıca Güllü Konakları‘nın bahçesinde de muhakkak bir kahvaltı yapmanızı öneririm.




Köyde ayrıca kumda kahve muhakkak için. Biz ilk gece Fındık Cafe‘de kumda kahvenin tadına baktık. Kahve burada yanında lokumlar ve mürver şerbeti ile ikram ediliyor. Bu güzel ikramın bedeli 7,5 TL. Ayrıca mürver şerbetini de şişe ile de satıyorlar.




“Sen çiçek olup etrafa gülücükler saçmaya söz ver. Toprak olup seni başının üstünde taşıyan bulunur” demiş Mevlana. Mürver aslında Türkiye’nin birçok yerinde yetişen, yanından geçerken dikkat etmediğimiz bir çiçek. Farkedilip değer verildiği ve mürver şerbetine çevrildiği yer ise Şirince.




Şirince’ye gittiğinizde şarap mahzenlerini ve şarap dükkanlarını gezmeyi unutmayın. Her şarap dükkanında istediğiniz kadar meyveli şarap tadabilirsiniz. İşin en keyifli kısmı bu. Onlarca şarabı bedavaya tadıp oradan tek bir şarap alarak çıkabilirsiniz. Benim tavsiyem Kıvırcık Şarap Evi’ne gidin. Kıvırcık Abimiz’in sıcak şarabından da içmeyi ihmal etmeyin. Şirince’nin en güzel meyveli şarapları kesinlikle burada!




Şirince aslında küçücük bir kasaba ancak güzelliğini korumuş mimarisi nedeniyle bütün sokaklarını dolaşmanızı şiddetle tavsiye ederim. Özellikle fotoğraf çekmeyi seviyorsanız, her sokağında ayrı bir sürpriz sizi bekliyor .




Ara sokaklardan köyün tepesine doğru tırmanın, sokak aralarından çıktığınızda evinin bahçesini restauranta çevirmiş bir teyzeyle tanışacaksınız, harika bir manzarası var bu evin. Teyzenin adını hatırlasam çok daha güzel olacaktı.


Şaraplarımızıda aldıktan sonra Şirince’ye veda ederek gezimizi sonlandırıyoruz. Kısa bir yolculuğun ardından İzmir’e varıyoruz.

Siz de eğer haftasonu kaçamağı arıyorsanız, ya da canınız güzel bir serpme kahvaltı ve şarap çektiyse, mutlaka Şirince’ye  gidin.

Saygılar, Sevgiler.                         
                                                                                                     CENNET AKÇAKAYA

4 Ocak 2017 Çarşamba

FETHİYE GEZİ NOTLARI



Güneye inip deniz kum güneş üçlüsünden sonuna kadar faydalanma hayalleri kurduğumuz günlerden herkese merhaba! Bu sıkıntılı günlerde olur da biraz olsun rahatlamak isterseniz Fethiye yardımımıza koşmaya hazır. Olur da kaçamak yaptınız, yolunuz o taraflara düştü. Buyurunuz karşınızda Fethiye'ye gitmişken yapılması şart 10 madde.

HELP'in kokteyllerinden dene

image

HELP Ölüdeniz'de Belcekız plajına paralel uzanan mekanlardan biri. Ve hatta bence o mekanlardan en iyisi. Brad Pitt'ten Uma Thurman'a her sandalyenin bir Hollywood yıldızının adının yer aldığı kendine özgü mobilyaları ve mimarisi, ilginç kokteylleri, haftanın belirli günleri Bob Marley tadında takılan müzik grubuyla tatilinize renk katacak bir mekan olduğu kesin. Ana yemeklerden şarap sosu ve hardallı patates püresiyle servis edilen bifteğini tavsiye edebilirim.

Camialtı Hacı Bey dondurmacısına uğramadan dönme


image

Bu adamlar hayatımda yediğim en güzel dondurmayı yapıyor desem yalan olmaz. Fethiye'nin içinde salaş, genellikle civarda yaşayanların bildiği mini bir dükkan burası. Dondurmalar gerçek meyveden yapılıyor, dolayısıyla malzemenin lezzeti ve kalitesi ortaya çıkan ürüne de yansıyor. Görüntünün salaşlığına bakmayın, mutlaka deneyin.

Kayaköy'de kahvaltı et

image

Kayaköy, Fethiye'ye 15-20 dakika uzaklıkta terkedilmiş bir Rum Köyü. Mübadele yıllarından kalma evler, hayalet şehir kıvamında hala yerli yerinde duruyor. Bu evleri gezdikten sonra soluklanmak isterseniz, tepedeki köyün eteklerine kurulmuş, çok güzel sac böreği ve kahvaltı yapan Poseidon'a gidebilirsiniz. Duyduğuma göre, bu sene geceleri canlı müzik eşliğinde partiler de organize etmeye başlamışlar burada.

Belcekız Plajı'nda yüz


Ölüdeniz'in kalabalık plajı yerine, Belcekız'ın nispeten daha sakin ve masmavi sularında yüzmenizi tavsiye ederim.
image
Sahil Lokantası'nda akşam yemeği ye

image


Esnaf lokantası yemekleri seviyorsanız, bir akşamınızı muhakkak Fethiye'deki Sahil Lokantası'nda geçirin. Özellikle tuzlama ve işkembe çorbası sevenlere önerilir.


Chakra Beach'te konakla

image



Kabak Koyu'nda yeni bir işletme Chakra Beach. Bungalowda konaklamayı eziyetten çıkartıp lükse dönüştürmüş bir atmosfere sahip. Lüks derken, tatil köyü beklentiniz olmasın tabii. Kabak Koyu'nun salaş ruhuna çok iyi uyum sağlamış ahşap dekorasyonu, yatağınızdan bakarken gökyüzünü seyretmeniz için açılmış tavan penceresi doğayı yeterince kucaklıyor. Yani kendinizi şehirden soyutlama isteği, terapi, arınma, huzur bulma gibi arayışlar içindeyseniz burası doğru adres.



Tarzan Koyu'nda eğlen

image



Fethiye limanından kalkan tekne turlarıyla rahatlıkla ulaşabilirsiniz Tarzan Koyu'na. Fethiye'nin genelinde olduğu gibi, burası da mavi ve yeşili çok güzel harmanlayan bir koy. Ama burayı diğerlerinden ayıran bir özellik, tam denizin üstüne uzanan bir ağaca uzun bir halat bağlanmış olması. Tarzancılık oynamak isteyenler önce taşlara tırmanıp sonra kendilerini bu iple denize atıyor. Ben de biraz korkmakla beraber yapmayı denedim. Tatilde biraz eğlence arayanlara önerebilirim.

Kelebekler Vadisi'nde takıl

image


Fethiye'nin meşhur koylarından biri de bildiğiniz gibi Kelebekler Vadisi. Oraya kadar gitmişken kelebekleri görmeden dönmek olmaz. Vadide bir şelale var, kelebekler de bu alanda oluyor genellikle. Yaz aylarında şelaleye tırmanmak pek anlamlı değil, çünkü o mevsimlerde su azaldığı için pek bir şey göremiyorsunuz. Yalnızca tepeden vadi manzarasını izlemek güzel. Bir de gitmişken, sahildeki mekanlarda mutlaka deniz mahsullü makarna yiyin. Taze tutulmuş kalamarın tadı hiçbir yerde yok!

Likya Yolu'nda kral mezarlarını gör


image

Yol boyunca karşınıza çıkacak bu mezarları gözden kaçırmak imkansız. Kayanın içine oyulmuş tarihi mezarlar, gece ışıklandırılınca daha da tüyler ürpertici oluyor.

Köfteci İmadettin'de köfte ye

image


Son olarak mutlaka ama mutlaka Fethiye'nin meşhur babadan oğula köftecisine uğrayın. Burası da salaş ama efsane mekanlardan biri. Özellikle sokak köftesi tadını sevenler, kızarmış ekmek arasında salatayla servis edilen bu köfteyi sevecektir eminim.


                                                                                                                                  DENİZ TAMA

28 Aralık 2016 Çarşamba

TARİH KOKAN BELDE: FOÇA...

Foça; yeni ve eski olmak üzere iki bölgeden oluşuyor. Eski Foça; tarihi taş evleri ve Arnavut kaldırımlı sokakları ile adeta tarih kokuyor. Yeni Foça ise daha çok betonarme yapılardan oluştuğu için doğal mimarisinden eser kalmamış ve şehirleşmeye yüz tutmuş bir bölge. Bu yazımda sizlere Eski Foça’yı tanıtmak ve bu sevimli belde ile ilgili izlenimlerimi aktarmak istedim. İzmir’in 64 km kuzeyinde yer alan Foça yaz aylarında tatilcilerin uğrak yeri olmakla birlikte, tarihi ve doğal güzellikleri nedeniyle özellikle İzmir halkı tarafından hafta sonları da sıkça ziyaret edilen bir beldedir.


Foça'nın tarihi M.Ö 11.yy’a kadar uzanıyor. Bu bölge İyonya’nın en önemli merkezlerinden biriymiş. Foça ismini eski zamanlardan beri bu bölgede yaşayan foklardan almış. Asıl adı olan Phokaia sözcüğü dilden dile dolaşarak Foça halini almıştır. Bölgede yaşayan ve sayıları giderek azalan Akdeniz Fokları, kentte her yıl yaz aylarında düzenlenen festivallerin de önemli bir sembolü haline gelmiştir. Soyları tükenmekte olan bu fokları korumak amacıyla devlet bünyesinde üniversite araştırma merkezleri kurulmuştur.




Foça mavi denizi ve eşsiz doğal güzellikleriyle birçok mitolojik hikayeye konu olmuştur. Foça ile özdeşleşmiş olan Siren Kayalıklarından Homeros Destanında söz edilmektedir. Yunan Mitolojisinde Sirenler, kayalık ve boş adalarda yaşadıklarına inanılan deniz yaratıklarmış. Geniş kanatları olan kuş şeklinde bir vücuda ve kadın başına sahiplermiş. Sürekli olarak bir şarkı mırıldanırlarmış. Buralardan geçmekte olan denizciler sirenlerin söylediği şarkılardan büyülenerek gemilerini bilinçsizce kayalara doğru sürmekte ve gemileri parçalanınca denizciler sirenlere yem olmaktaymış. Başka bir efsaneye göre denizcilerin dikkatini dağıtan canlılar aslında sirenler değil, bu bölgenin belki de en eski sahipleri olan foklarmış ve denizciler kayalıklarda uzanan fokları kadın silüetine benzetirlermiş.


Foçanın en önemli tarihi eserlerinden birisi sur kapılar. Burası Foça kent duvarları olarak da anılıyor. Osmanlı dönemine ait fatih camii’si de önemli tarihi yapılardandır.
Eski foça ile yeni foça arasında kalan bölgede yer alan tarihi yel değirmenleri görülmeğe değer tarihi yapılardır. Ayrıca Pers Anıt Mezarı’da Foça bölgesinde yer almaktadır.


Bana göre Eski Foça denilince ilk akla gelen nokta Küçük Liman. Hilali andıran yarım daire şeklindeki bu doğal liman küçük balıkçı teknelerinin yan yana demirlendiği bir yer. Etrafı balık restoranları ve cafe-bar tarzı mekanlarla çevrelenmiş. Balık restoranlarında her zaman taze ve günlük balık bulmanız mümkün. Bu bölgede sahil boyunca ikişer katlı eski Rum evlerini göreceksiniz. Bu taş evlerin bakımları özenle yapılarak restore edilmiş. Doğal mimarisi korunmuş bu yapılardan bazıları butik otel olarak hizmet vermekte.



Foça mavi bayraklı plajlarıyla yaz aylarında sıkça tercih edilen tatil beldelerinden biridir. Foça’da denize girmek isteyenler için Foça merkezde bulunan Karakum plajı ve Küçük Hanedan Oteli plajını önerebilirim. Foça Devlet Hastanesine yakın konumdaki İsmetpaşa Halk Plajı Foça’da denize girilebilecek yerlerdendir. Foça Köy hizmetleri kampı güneyindeki Mersinaki Halk plajı 500 kişiye kadar hizmet verebilmektedir. Wodoo beach ise daha çok genç kesime hitap eden mavi bayraklı bir plajdır.


Son olarak Foça’dan günbatımını izlemeden ayrılmamanızı tavsiye ediyorum. Foça tarih kokan sokakları ve mis gibi deniziyle sizin de kalbinizi fethedecek. <3

 
                                                                                        ASLIHAN ŞAHİN

26 Aralık 2016 Pazartesi

VAR MI BODRUM GİBİSİ?

‘Yokuş başına geldiğinde Bodrum’u göreceksin, Sanma ki sen geldiğin gibi gideceksin. Senden öncekiler de böyleydiler. Akıllarını hep Bodrum’da bırakıp gittiler…’ demiş Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı ne de güzel söylemiş. Bu yazımda size kısa bir Bodrum tatili nasıl yapılır onu anlatmak istedim.



İlk olarak size konakladığım yerden bahsetmek istiyorum. Ben Bodrum merkezde küçük bir aile işletmesi olan pansiyonda konakladım ve geceliğine kişi başı 50 TL ödedim. İnanın Bodrum için bu fiyat çok iyi.

Konaklama işini de hallettiğimize göre denize gitmek için size Akyarlar’ı öneririm fakat ulaşım biraz sıkıntı Bodrumda. Minibüs fiyatları ise çok pahalı Akyarlar’a gidiş fiyatı 4 veya 5 TL civarında. Taksi seçeneği de var tabi ki de ama şöyle bir gerçekte var Bodrum Türkiye’nin en pahalı taksi tarifesini kullanmakta efendim yani çok ihtiyacınız olmadıkça kullanmanızı önermem. Başka bir seçenek ise size önerebileceğim yine Bodrum merkezde çarşı içinde bulunan Eskici Beach Bar. Giriş parası vermeden sadece yediğinizi ve içtiğiniz ödüyorsunuz. Fiyatları ise diğer Bodrumdaki beachlere göre çok uygun. Biz hizmetten de çok memnun kaldık ve çalışanlarda çok samimiydi.




Deniz faslını kapattıktan sonra duşumuzu alıp üstümüzü giyinip kendimizi hemen dışarı attık. Yemek için Yalıvakta ki Tersane Restoranı tercik ettik. Denize sıfır bir balıkçı restoranı ve atmosfer gerçekten harika. Fiyatları biraz tuzlu ama emin olun lezzeti buna değiyor.

                          

İkinci gün deniz için bizim tercihimiz yine aynı yer yani Eskici Beach Bar oldu. Öğleden sonra tüm vaktimizi burada geçirdikten sonra yine otele dönüp giyinip kuşanıp kendimizi sokağa attık. Yemeğimizi Bodrum sahil kenarında yedikten sonra biraz dinlenmek için deniz kenarında oturup kahve içip Bodrumun eşsiz manzarasını izledik. Gece yarısından önce yine otele dönüp en güzel kıyafetlerimizi giyip geceye hazırlandık çünkü gece daha yeni başlıyordu. Bodrum’un meşhur gece klubü olan Halikarnas Club’a eğlenmeye gittik. Girişte 50 TL ücret ödedik ve alkol dahil değildi biraz bize pahalı geldi. İçerde de alkol fiyatları çok pahalıydı ama yinede Bodrumun tartışmasız en güzel eğlence yeri yani haliyle hak ediyor her şeyi.                       

Bodrum da sadece çok kısa 2 gün geçirdim ama bu hayatımın en güzel iki günüydü. Eğer unutulamayacak anılar yaşamak istiyorsanız size zevkle Bodrumu öneririm efenim. Saygılar…

DENİZ TAMA

25 Aralık 2016 Pazar

TÜM ZAMANLARIN GÜZEL ŞEHRİ BURSA 2

    

Bursa o kadar  gez gez bitmeyecek bir şehir ki yazımı iki parçaya böldüğümü önceki metinde belirtmiştim. İlk yazımın konusu Bursa’nın doğal güzellikleriydi. Şimdi sıra geldi tarihi güzellikleri anlatmaya. 


ULUCAMİ

Öncelikle Bursa’ya gelipte kimsenin uğramadan gitmediği, çevresinde dahi gezildiğinde huzuru koklayabileceğiniz Ulucami’den bahsedelim. Bursa’nın merkezinde bulunan ve simge haline gelmiş bir yapıdır Ulucami…Bahçesinde bulunan büyük, yaşlı ağaçlar ve heybetli görüntüsü ile Ulucami fark etmeden sizin kaybolmanızı sağlayacaktır. İçeriye girdiğinizde herhangi bir dini ibadet yapmaksızın oturup o havayı solumanız sizi uçsuz bucaksız bir huzura götürecektir. Duvarlarında bulunan çinileri geleneksel tarihimize ışık tutuyor. Camiye girildiğinde en dikkat çeken ise 3 fıskiyeli çeşme oluyor. Diğer camilere oranla oldukça büyüktür, sesine kapılıp başka yerlere gitmemek elde değil. Çeşmenin oldukça ilginç hikayesi de var. Okumak isteyenler için linki şöyle bırakıyorum :  http://sehirmedya.com/yazarlar/nedir-bu-sadirvanin-gercek-hikayesi/ Ulucami’den çıktıktan sonra elbette ki yapılacaklar bitmiyor. Tarihi ve meşhur şadırvana karşı çayınızı Bursa’ya has tahinli pide ile afiyetle yemeden oradan ayrılmamalısınız.






  KOZAHAN

Ulucami’den çıktınız, tahinli pidenizi yediniz hemen ileride  Osmanlı Devleti’nin bize bıraktığı o güzel Kozahan’a geçiyoruz. Bir çok küçük dükkanın yan yana sıralanmasından oluşan hem tarih hem sanat hem ticaretin bir arada bulunduğu muazzam bir ortam. İpek Böceğinin en güzel hali örtüler, şallar, organik elbiseler, gömlekler… Hem kendiniz hem sevdikleriniz için uygun fiyatlarla hediyelikler alıp gönülleri hoş edebilirsiniz. Buraya geldiğinizde hanın içinde bulunan cafelerde de muhakkak oturmanızı öneririm. Mevsime göre içecekler değişiyor.Kış mevsiminde doğal sıcacık tarçınlı sahlep, yazın ise buz gibi ev yapımı limonata içiniz derim.






CUMALIKIZIK

    

Cumalıkızık Uludağ’ın eteklerinde bulunan, UNESCO tarafından Dünya Mirası olarak tescil edilmiş kesinlikle gezilip görülmesi gereken tarihi bir köydür. Köyün tarihi havası çok güzel bir şekilde korunmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nda bir köyde yaşamak nasıl merak ediyorsanız, burayı takviminize ekleyin derimTaş döşemeli dar sokaklar boyunca uzanan mor, mavi ya da sarı renklere boyanmış, kerpiç, tahta ve taş karışımı evleri gördüğünüzde hayret içinde  merağınızda biraz artmış bir şekilde köyü gezmeye devam edeceksinizdir. Yerli yabancı turistler buraya adeta akın ediyorlar, fakat buna rağmen köy insanı kendinden hiçbir şey değiştirmemiş. Restorana çevirdikleri evlerinde şalvarlarıyla hizmet verip, bahçelerinde meyve ve sebze yetiştirip satıyorlar. Cumalıkızık’ta yapılması gereken şeylerden biri köye özgü kahvaltısı ve bu kahvaltıda lütfen gözlemeyi es geçmeyin. Fotoğrafçılığa ,mimariye, Osmanlı tarihine meraklı olanların büyük keyif alacağı bir yer. Gitmişken meşhur Bursa kestanesi almayı unutmayınız :)








YEŞİL TÜRBE VE YEŞİL CAMİ


Yeşil Cami’de Bursa’nın olmazsa olmazlarından. Osmanlı mimarisinin günümüzdeki en iyi örneklerinden biri ve aslında asıl olayı çini kaplamalarıdır. Yeşil Cami Bursa’da o kadar sevilen ve dikkat çeken bir eser ki sahip olduğu yeşil rengi sonralarda bulunduğu semtin adı haline gelmiş. Hala ibadethane fonksiyonuda devam ediyor. Bursa içinde ki sembolik eserlerden birtanesi de  Yeşil Türbe ve Yeşil Cami ile karşılıklıdır. Türbe Bursa’nın her yerinden görünüyor, bu yüzden imza eserlerden biri diyebilirim.Osmanlı mimarisiyle yapılan yapılar arasında tüm duvarı çiniyle kaplı olan tek türbe olduğu söyleniyor.








                                 MURADİYE KÜLLİYESİ



Bildiğiniz üzere külliye de İslam mimarisinin simge oluşumlarından biri.Bunun için, merkezde cami ve onun çevresinde hamam, medrese, aşevi, kervansaray, çarşı gibi yapıların yer aldığı zamanının her şeyi içine alan dev kompleks yapıları da diyebiliriz.Muradiye Külliyesi de bulunduğu semte ismini veren yapılardan biri. 2.Murad 1425 yılında Bursa'da yapım emrini vermiş ve bir sene sonra tamamlanmış.İçinde medreseden hamama bir sürü oluşum var. Bu külliyenin Osmanlı dönemindeki padişah veya ailelerinin Bursa'da yaptırdığı son külliye olduğu biliniyor.








EMİR SULTAN CAMİ



Bursa’nın başka bir önemli yapısı Yıldırım İlçesi’nde olan Emir Sultan Cami . Yıldırım Bayezid’in kızı eşi adına yaptırmış. Camiinin yapımı 14 yy. da tamamlanmış ve hala etkin şekilde kullanılıyor. Bu eserde de Osmanlı döneminin en önemli sanatlarından çiniye rastlayabilirsiniz. Eskiden Bursa’daki düğün ve sünnetlerden önce bu Emir Sultan Cami’ye uğranıp dua etme geleneği olsa da günümüzde böyle bir adet kalmamış. Camii yıllar boyunca yıkılıp yeniden yapılma, renovasyon gibi birçok değişime uğrasa da orijinal halinden çok da değişmeden korunabilmiş. Emir Sultan Camii ve Külliye semte de adını vermiş.















                                   IRGANDI KÖPRÜSÜ


Irgandı Köprüsü illa ki kulağınıza çalınmıştır, Bursa’ya gidince görülmesi gerekenlerin başında gelir hep. Yıldırım bölgesindeki bu eski çarşılı köprü, 1442 tarihli. Her ne kadar Büyük Bursa Depremi geçirmiş ve Kurtuluş Savaşı’nda bombalanmış olsa da ayakta kalmayı başarabilmiş. Bu tarihi köprünün asıl olayı köprü üstünde çarşının bulunması. Köprü bildiğiniz köprüden farksız, ama dünyada çarşısı olan sayılı köprülerden olunca ün yapmış tabi. Gittiğinizde köprü üstündeki dükkanlarda Bursa’lı sanatkarların el emeği göz nuru eserlerine ve işçiliklerine göz atın deriz. Aklınızda olsun köprüdeki dükkanlar Pazartesileri kapalı. Pazar günleri de bazıları kapalı. Irgandı Köprüsü sonrası durağınız da Mahfel’de salep olsun.



                                            TOPHANE

Aslında bu Tophane Parkı’nda bulunan 6 katlı, 65 metre uzunluğundaki saat kulesi, Sultan Abdülaziz döneminden kalma ama 1900’lü yılları göremeden nedeni bilinmeyen bir şekilde yıkılmış. Sonrasında 1904 – 1905 tarihleri arasında yeniden yaptırılarak, I. Abdülhamit’in tahta çıkışı şerefine yeniden hizmete açılmış. Bugün Tophane bölgesi Bursa’nın en turistik yerlerinden. Saat Kulesi de semtin demirbaşı. Aynı park içinde Osman ve Orhan Gazi türbeleri de var.



 İNKAYA ÇINARI
İnkaya Çınarı Türkiye’nin anıt ağaçları arasında en meşhurlardan. 35 metre uzunluğunda 3 metre çağında kelimenin tam anlamıyla bir dev. Kendisi 600 yaşında. İnsan böylesine ulu bir canlının yanında bir kez daha kendini ufacık hissediyor. Mutlaka Uludağ yolunda tarihi İnkaya Çınarı’nı atlamayın. Hatta devasa gölgesinde bi çay-kahve molası verin hatta ve hatta meşhur İnkaya meyve tatlısını deneyin. Taze meyveler üzerine bal, kaymak, fındık…Tam bir enerji bombası!

                                            TRİLYE

Eski bir Rum balıkçı köyü olan Trilye bizce Bursa’nın EN güzel sırlarından. İnsana huzur veren, ruhunu okşayan bir tarihi dokusu var. Sokaklarında salına salına dolaşmak, deniz manzaralı yamaçlarından uzaklara bakmak, zeytinyağından yapılmış hediyelik eşya tezgahlarını koklamak en az 2 saatininizi alır. Peşine bir de rakı balıkla cila yaptınız mı değmeyin keyfinize. 🙂Mudanya merkezden Tirilye’ye haftaiçi 15-20 dakikada varılırken, haftasonları 1 saatlik bir trafik ile karşılaşabilirsiniz. Özellikle yazın. Unutmadan, halk arasında Rumca ismi olan Trilye olarak biliniyor ama resmi ismi Zeytinbağı. Gidiyoruz gidiyoruz tabelalarda bir türlü Trilye yazmıyor derseniz sebebi bu. Her 15 dakikada bir Mudanya merkezden minibüslerle kolayca ulaşım sağlayabilirsiniz. Ayrıca Trilye-Bursa Organize Sanayi arası sefer yapan Zeytinbağı Belediyesi Özel Halk Otobüsleri de Mudanya’ya uğruyor. Seferler 6:30-18:30 arası yarım saatte bir akşam ise sefer araları uzuyor.









                                                                                 NİLAY HACIBAYRAMOĞLU